Çağdaş sanat sergilerinde farketmişsinizdir, aralarda eciş bücüş, duygu uyandırmayan eserler olur. Bunların yanında sayfalar dolusu metinler asmıştır sanatçı; Derrida’dan Foucault’ya, Frued’dan Lacan’a okuduğu metinleri yorumlayarak çalışmasını nasıl anlamlandırdığını ifade etmeye çalışmıştır. Halbuki esere bakarsınız, hiçbirşeye benzemediği gibi, metni okumazsanız sizde de ne bir duygu ne de bir düşünce uyandırır… öylesine plastik bir çalışmadan ibarettir iş.
Hep merak etmişimdir; “çağdaş sanat enstitüsüsü"nün bu gibi ürünleri gerçek mi yoksa kandırmaca mı diye. Bütün o “çağdaş sanat eserlerini” yapıp, sözümona sanatçılar sonradan biraraya gelip gülüp eğleniyorlar mı sergiyi ziyaret edenlerle?… acaba herşey bir düzmece mi?
Picasso kitap okumuyor muydu? Ya Rodin? Peki ya Matisse, Monet, ya da daha güncel - Banksi? Antik Yunan? Ya Röneasans, Mikelanj, Rafael, Leonardo ve niceleri? Neden bu insanların eserlerine bakıp da, 24 kitap, 32 makale okumadan bir duygu ve düşünce edinebiliyoruz da, sözümona yeni yetme “sanatçılar"ın eserlerine ancak “onların zeka ve bilgi birikimlerine” erişebildiğimiz ölçüde takdir etmemiz bekleniyor? Sanat felsefe mi oldu enstitüleşince? Yoksa, sanatçılar “akademik” eğitimleriyle ve ancak zekalarıyla mı gerçek yaratıcılarla boy ölçüşebileceğine inanmaya başladı? Ya da belki enstitü, yaratıcılıktan nasibini alamamış köle 20. yüzyıl insanının beğeni ve ilgisini ancak zekasıyla mı çekmeye çalışıyor? Nasıl oluyor da, entellektüel sınıfından sayılabilecek bir metinlele desteklenebilen herşey bir anda “sanat” oluveriyor?
Yazdıklarımda belki birçok kızılacak taraf var, belki benim de kızdığım birçok şey var… Bu da burada dursun istedim…