Beyaz Geceler
Kumarbaz’dan sonra bambaşka bir yazarın dünyasına daldım sanki Beyaz Geceler’de. Kitap’tan ilk kalan yabancılaşma oldu; hem yazara, hem gerçekliğe yabancılaşma. Biraz kahramanımızın hayalperstliği gibi, somut bir yabancılaşmadan ziyade uzaklaşma ve kopma hissiyle karmaşık da bir yabancılaşma. Merak ettim, okuduklarımdan kronolojik bakarsam biraz daha taşlar yerine oturur mu diye. Öteki (1846), Beyaz Geceler (1848), Yeraltından Notlar (1864), Kumarbaz (1867)… Öteki’den sonra bu şekilde yazmış olması… ne değişti acaba? İlk gece kahramanın sevgiliye dayattığı (beni kesmeyin, yoksa hep susarım diyerek) okuduğumuz monolog yüreğimi sıkıştırdı. Kitabı elimden bırakıp bırakmamak arasında çok gidip gelsem de, yazara güvenimden devam ettim (iyi ki de etmişim, bıraksam ne kalacaktı ki elime?). Ancak bu monologdan, kahramanın zayıf, içe dönük, utangaç, bir yandan da nerdeyse başkalarının varlığı altında ezilen ruhunun ipuçlarını topladım. Kitabın başında Semyonov ve Solomina’nın önsözünden; 1 ...