Bu Blog Gibi Bir Site de Siz Kurmak İster misiniz?

Cevabınız evetse, bu yazı size yardımcı olabilir… Neden Sosyal medyaya tepkimi ne kadar dile getirsem az. Bir curcuna ve keşmekeş içerisinde çoğu niteliksiz yazı ve düşüncenin olduğu, insanların özgürlük kisfesi altında kendilerini ifşa ettikleri, sürekli izlendikleri ve bunun farkında bile olmadıkları bir düzlem oldu sosyal medya. Halbuki zamanı biraz geri sararsak, şöyle 90’lar belki 2000’lerin başına dönersek, yazmak ve paylaşmak isteyenler için özgür bir platform sunuyordu internet. Gazete ve dergide yazmayan / yazamayanlar, internet sayesinde kendi gazetelerini yayınlayabiliyordu bloglarla....

Ocak 1, 2022 · 10 dk

Kumarbaz

Dostoyevski ve Kafka arasında baba-oğul, usta-çırak ilişkisi varmış gibi geliyor… Sanki tarihte farklı iki yazar değil de, birbirini izleyen, günlük diyalogda olan, aralarında fikir tartışan ve aynı yolda yürüyen iki insanlarmış gibi… Kafka hikayelerini alegorilerle işleyip, doğaüstü mekan ve olaylarla ifade ederken Dostoyevski hikayelerini ve karakterlerini kanlı canlı önümüze koyuyor. Her ikisi de bilinçaltımıza aynı şiddette seslenince, aslında sadece biçimde faklı olduklarını düşünüyorum. Her iki yazarın da insan ruhunu bu kadar derinden tanıyor olmasını nerdeyse kıskanıyorum…...

Aralık 31, 2021 · 2 dk

Dorian Gray'in Portresi

Adam Philips’in ancak birkaç kitabını okuma fırsatı buldum. En son “Yasak Olmayan Hazlar"ı elime almışken, yazarın bu kıtabında da defaten Oscar Wilde ve Dorian Gray’in Portesi’ne atıfta bulunması, elimdekini bırakıp koşa koşa bir adet “Dorian Gray’in Portresi” edinmeme sebep oldu 😊 Dorian Gray’in Portresi, İşbankası Kültür Yayınları’ndan çıkan, İngilizce aslından Didar Zeynep Batumlu tarafından çok sevdiğim ve anlaşılır bir üslupla çevrilmiştir. Eser, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi’nin bir parçasıdır. Adam Philips’in kulağımda çınlayan sözlerini kitabın en başında, Önsöz’de bulmak, henüz tanımamışken yazarla aramdaki bağı oluşturmaya başladı....

Kasım 30, 2021 · 7 dk

Palto

Heykeltraş arkadaşımın atölyesinin bir köşesinde, ağaçtan oyulmuş duruyordu palto. “Palto mu?” soruma, “Gogol’un” demişti… 35 yaşından sonra edebiyatla tanışınca, biraz utanıyor insan bilmeme durumuna. Aradan geçen yıllar ve biraz okumalardan sonra kitapçıda gözüme girercesine asmışlardı Dostoyevski’nin meşhur sözünü: Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık. Sanırım zamanı geldi dedim kendi kendime. Rafa gittiğimde popüler Rus klasiğini Savaş ve Barış ağırlığında bir eser olarak beklerken, incecik bir kitap çıktı karşıma… Namı bu kadar yürümüş gitmişken, bu kadar “kompakt” olabilir mi?...

Kasım 26, 2021 · 3 dk

Katedral'in Kasvetinden Pazaryeri'nin Özgürlüğü'ne

Bu yazı başlığı, Eric S. Raymond’ın 1999 yılında yazyımladığı “The Cathedral & The Bazaar” isimli makaleden etkilenilerek seçilmiştir. Eric Raymond, 1999’da kaleme aldığı “The Cathedral & The Bazaar” yazısında, dönemin “özgür yazılım” geliştirmesini sırasıyla katedral ve pazaryerine benzetmiş. Analojide katedral ince işçiliği, heybet ve görkemiyle bir otorite ve tekelleşmenin üretimini temsil ederken, pazaryeri herkesin dirsek temasının yüksek olduğu, alışverişte bulunduğu, bir curcuna ve düzensizlik içerisinde eşitliğin, katkının ve çeşitliliğin olduğu düzeni temsil ediyor....

Kasım 25, 2021 · 4 dk